
Dîn diyânet ‘âdet ü şöhret kamu vardı yele
Ey Niyâzî n’oldu sende kayd-ı dindâr kalmadı
Niyâzî Mısrî
Kuddise Sırruh
Bu yazımda Niyazi Mısri Hazretleri’nin bu sözünden vahdetivücut anlayışını konu edineceğim. Söze bakıldığında Mısri Hazretleri’nin dinden, diyanetten koptuğu anlaşılsa da aslında mevzu tam tersidir. Gerçek aşka varanlar yani imanı hakkelyakin mertebesinde olanlar önceki ibadetlerin küfür olduğu bilincine varır.
Öyle ki salike verilen ilk bilgi aslında “Kendinden kendine zikreden odur.” Nasıl ki “Sizi de yaptıklarınızı da yaratan odur.” ayetikerimesinin bilincine varır. Salik dönüp baktığında hiçliğin ortasında yüzen bir yapraktır zira, “Siz onu gizli anarsanız, o sizi gizli anar fakat açık anarsanız daha güzel bir ortam da sizi anar.” buyurmuştur. Unutmamalı insan her daim meleklerle beraberdir ki açık anarken şahitlikleri yazılır. Bunun bilincine varan salik dönüp baktığında aşkın içinde kavrulurken özünde önceden cennet cehennem için yaptığı ibadetler şirke kadar gidebilir. Çünkü Allah, Allah olduğu için ibadete layıktır. İlla ödül-ceza olmasına gerek yoktur. Bu konu da Yunus Emre Hazretleri de şöyle buyurmuştur:
“Dinin terk edenin küfürdür işi
Bu ne küfürdür imandan içeri” Yunus’un ve Mısri’nin dediklerine ek olarak bu yolda en başta gelen isimlerden olan Hallaç’ı anmazsak ayıp etmiş oluruz ki o da şöyle buyurmaktadır: “Allah’ın dinine küfrettim, bu bana vaciptir fakat Müslümanlar için bu çok kötü bir şeydir.”
Özünde küfür gibi görünse de gerçeğe ulaşanlar bilir ki evrende ondan gayrisi yoktur. Bu hususta Peygamber Efendimiz buyurdu ki:
” Gökten bir ip sarkıtsaydınız Allah’ın üzerine düşerdi.” Öyle ki o kuşatıcıdır, sıfatları, fiilleri ile her an bizimledir, bizdir, birdir. Fakat bu sözlerden hulul yani yerine geçme, birleşme anlaşılmasın ya da panteizm hulul da iki ayrı varlığın birleşmesi varken vahdette tek varlık vardır başkası yoktur ki birleşme olsun. Yanı sıra panteistler evreni tanrı kabul ederken bizler evrenin de özünde yok olduğunu söylüyoruz. Öyle ki Yunus yine şiirinde buyurur ki: “Seni nere sığdırayım, her baktığım yerde sen varsın.” Tabii bu yazılanlarda abartı ya da mecaz yoktur. Şöyle ki Şeyhülekber Muhyiddin İbn-i Arab-i, Fütuhat-ı Mekkiyye Cilt 1’de Allah’ın şöyle buyurduğunu söylemektedir:
“Sen bensin, ben ise benim.”
İşin özünü toparlarsak nasıl ki Allah’ın vücuduna sınır çizilemezse gördüğün, hayal ettiğin her şey özünde odur.
Peki diyecek olursan o yarattıklarına benzemez. Elhak haklısın ama unutma o her an bir şen işindeyken özünde kendi iledir yani evren de yine ondan gayri yoktur ki benzeri olsun.
Yazıma Hallaç’ın şu münacaatı ile son veriyorum: “Ey Allah’ım tüm noksanlıklardan sana sığınırım ki ben seni senin gibi yüceltemem. Sen kendini benim adıma yücelt!”