Nurgül TEKELİ

Su, tüm canlılığın ortak sırrıdır. Kimyasal olarak basit yapılı bir molekül olmasına rağmen bilim insanları, suyun tespit edilen tüm sırlarını hala çözebilmiş değillerdir. Suyun oluşabilmesi bu basit yapıya rağmen son derece zordur. Aslında su, artık oluşmamaktadır. Sadece muhteşem bir su döngüsü vardır. Hep aynı su dünyamızda dönüp dolaşıp durmaktadır.
Suyu oluşturan oksijen ve hidrojen serbest haldeyken H2 ve O2 molekülleri halinde bulunurlar. Bu moleküllerin, su molekülleri oluşturabilmeleri için ancak çarpışarak birleşmeleri gerekir. Suyu oluşturacak bu çarpışmanın çok yüksek sıcaklıkta olması gerekiyor. Yeryüzünde suyun oluşmasını sağlayacak kadar yüksek ısı yoktur. Bilim dünyasının yapmış olduğu araştırmalar gerekli olan bu ısının dünyanın başlangıcında var olduğunu göstermektedir.
Dünyanın dörtte üçlük kısmını meydana getiren suyun ancak bu evrede oluştuğu tahmin edilmektedir. Bilimsel bulgulara göre su ve dünya aynı yaştadır yani sonradan su oluşmuş değildir. Bulgular, suyun, dünyanın ilk meydana geldiği sıcaklığında oluştuğunu gösteriyor.
Dünyanın ilk oluşumu esnasındaki su, devir daim ile varlığını sürdürmektedir. Yani ilk yaratılış anındaki su miktarı, hala varlığını korumakta ve hep aynı su dünyayı dolaşmaktadır. Yeni bir su oluşum söz konusu değildir. Su, devamlı yağmur, su buhar, bulut şeklinde muazzam bir sistem ve canlılık kaynağı olarak dolaşır.
Su, canlıların yaşamını devam ettirmesi için önemli bir kaynaktır. Yaşamı sürdürmede ve biyolojik çeşitliliğin devamında büyük rol oynar.
Küresel ölçekte su tüketimi her geçen gün artıyor. Küresel ısınma nedeniyle iklim değişimi, aşırı hava olaylarının sıklaşması ve beraberinde temiz su kaynaklarının kirlenmesi kullanılabilir tatlı su kaynaklarının giderek tükenmesine neden oluyor.
Dünya ülkelerinin dörtte birinin suya erişimi kısıtlı veya yoktur. Su kaynaklarının azalması, göç, salgın hastalıklar gibi olumsuzluklara davetiye çıkarıyor.
Dünyadaki temiz tatlı su kaynağı sınırlıdır. Bu kaynağın sürekli kullanılmasına rağmen tükenmemesinin nedeni devir daim yapıyor oluşudur. Ancak tatlı sular yerkürede eşit oranda dağılmıyor. Bazı bölgeler su kaynakları açısından daha zenginken bazı bölgeler kısıtlıdır. Bir bölgede tatlı su kaynaklarının miktarını ihtiyaç duyulan su miktarından az olması su stresi olarak adlandırılır. Türkiye’de kişi başına düşen tatlı su miktarı 1.555 metreküptür. Yani Türkiye su stresi sınıfına dahil olan ülkeler arasında yer alıyor.
Bu derece önemli olan suyun her geçen gün bazı bölgelerde daha da çok azaldığına şahitlik ediyoruz.
Yaşayış şeklimiz ve doğaya verdiğimiz zararlar sebebiyle su kıtlığına doğru yol almaktayız. Halbuki su sağlığımızdan tutun ulaşıma kadar hayatımızın vazgeçilmez bir parçasıdır.
Kur’an-ı Kerim’de her şeyin sudan yaratıldığını ve yine “Hiç düşündünüz mü? Bir sabah kalktığınızda suyunuz çekilivermiş olarak bulursanız?” ayetleri ile suyun önemine vurgu yapılmıştır. Ne kadar düşünüyor ne kadar yaşıyoruz? Su olmadan yaşamak imkansız değil mi? Senin yaşaman için varlığına muhtaç olduğun yegane şeydir su…
Kısacası ülkemizde ve dünya genelinde su kaynaklarının verimli kullanılması her geçen gün daha da önemli hale geliyor.
Peki neler yapabiliriz?
Banyo süresini kısaltabilir
Meyve ve sebzeleri içi sirkeli su ile dolu bir kapta yıkayabilir
Bulaşık ve çamaşır makinesi gibi aletlerin su tasarrufu yüksek olanlarını tercih edebilir
Bulaşıkları sudan geçirmeden makineye yerleştirebilir
Ellerimizi yıkarken, dişlerimizi fırçalarken gereksiz su tüketiminden kaçınabilir
Pet şişeler yerine doğa dostu ürünler kullanabilir
Tatlı su kaynaklarını, doğayı, denizi temiz tutabilir
Tarıma açık arazilerde kontrollü sulama yapabilir
Şehirlerdeki altyapı yetersizliğini giderebilir
Atık suları arıtarak geri dönüşümünü sağlayabilir
Ve en önemlisi su tüketimi konusunda farkındalık oluşturup ailemizden başlayarak çevremize doğru yayılan bir akım başlatabiliriz…
Var mısın?