Muharem HARMANDAR

Öteki olmak, dışarıda kalmak, çizgiyi aşamamak… Nasıl adlandırılırsa adlandırılsın insanın kendisi yani kendini bulma arayışı hep ötekiyle birlikte ve ötede başlar. İnsan kendisine öteki olduğunda kendine öteden baktığında kuşbakışı misali özünden öteyi de görebilir. Özü anlama ve bulma arayışı kendimize öteki olma sınırlarını aşmamıza olanak sağlar. Bu olanaklar çerçevesinde insan öz ve öteki arasında gerçeksel yansımaları barındıran bir yapıya dönüşür. Geleneksel yansımalardan sıyrılmaya başlar.
Öteki; yani dışımızda olan ve diğerlerini kapsayan her şeydir. Bir belirsizlikler bütünü olarak karşımıza çıkar. Öz, yani içimizde barınan ve her şeyden biraz aldığımız ya da almaya çalıştığımız nitelikler bütünü yahut düşüncelerin özgürce içselleştirildiği alan olarak şekillenir. Öz ve öteki var ve yok gibi, anlama ve anlatma gibi birbirini tamamlayan olanaklar bütünü içerisinde sadece bir parçadır. İnsan kendi özüne inanır, ötekiyle bütünleşir diğer bir deyişle kendi içindeki gerçekleri kavrar ve dışarıyla gelenekselleşir. Var ve yok arasında gidip gelişimiz, öz ve öteki arasındaki yolculuğumuzdan başka bir şey de değildir aslında. Diğeri olmak, diğer taraftan çizginin içine bakmak insana dışlanmış olma hissiyatını getirebilir. Bu hissiyat özden türeyen bir yapıyla karşımıza çıkar ama bu hissin olumlamak da olanaklıdır. Yani İnsan her zaman pencereden dışarıya bakamaz yani özden hareket etmek ve özden gelen bir anlayışla ötekiyi anlamak sürdürülebilir bir eylem değildir. Özü bir de öteki olarak ötekiye bürünerek anlamaya çalışmalıyız ki, eğitimciler buna duygudaşlık diyebilir, hem sürdürülebilirlik hem de anlaşmakta buluşmayı olanaklı hale getirir.
Kendini özde aramaya başlayan insan özün gereği itibariyle kendinden bağımsız bir şey olduğunu anladığında yani özün aslında başka bir bakış açısıyla öteki olduğu gerçeğiyle karşılaştığında hiç vakit kaybetmeden özünden sıyrılarak ötede kalmayı da başarabilmelidir. Özünü ötekileştirmek dışarıda kalanı öze alabilmektir…