İNSANLIK VE ADALET

A. Oktay Ferik

Victor Hugo, Sefiller adlı meşhur eserinde; “ İlk adalet makamı vicdandır.” der. Adalet, hepimizin hayatımızda olmasını arzu ettiği biricik kıymet ve değerdir. Bir cemiyetin temeli adalettir. Gerek Türk töresinden gerek İslam hukukundan devlet nizamına intikal eden ve ona adeta ruh üfleyen şey, adaletin kendisidir. İslam öncesi Türk devletlerinin varoluş sebebi, Türk Cihan Hâkimiyeti mefkûresiydi. Bu kutlu mefkûre ile doğudan batıya akınlar düzenleyen Oğuz erleri hâkimiyet alanlarında adaleti tesis ve tevzi etmek aşkını idealleştirmişlerdi. İslam ile müşerref olunduktan sonra ise Türk milleti varlığını İlâ-yi Kelimetullah’a raptetmiştir. Allah’ın adını yüceltmek ve onun nizamını dünyaya yaymak olarak ülküleşen bu yeni Kızılelma’nın çekirdeği, özü ve cevheri yine adalet olmuş, kurulan her devlet hayatiyetini adl ile idare ve adil bir nizamın tesisinde görmüştür. Peki, kadim devlet geleneğimizin varlığını, varlığında bulduğu bu yüce değer ne demektir? Adalet ne anlama gelmektedir? Hazreti Ali’ye bir gün sual ederler. Ya Ali, devletin dini var mıdır? Şah-ı Merdan; “ Vardır, devletin dini adalettir.” buyurur. Bu kez; “Peki ya Allah’ın Arslan’ı adalet nedir?” diye sorarlar. Ali Efendimiz; “ Mazlumun ve masumun hakkını alabilmesi ve sorabilmesidir” diye cevap verir. Haklı olanın hakkının teslim edilmesi, hesap sorabilmesi ve hakkını alabilmesi olarak hulasa edilen adalet, insanın ömrü boyunca ihtiyaç duyacağı en evrensel ilkedir. Evrensel diyorum çünkü adalet, çağları kapsayan, devletleri aşan milletlere şamil bir ilkedir. Kıymetli Okurlar, İnsanız… İnsan, Allah’ın yarattığı varlıkların en şereflisi. Kur’anî ifadeyle, eşref-i mahlûk… İnsan, akıl ile mücehhez, gönül ile müşerreftir. Ve yeryüzünde Allah’ın halifesidir. Allah’ın tekvin sıfatı dışında sıfatlarına sonsuz olmamak kaydıyla, sınırlı ve mahdut olarak sahiptir. Allah, insanı muhatap kabul etmiş, ona seçkin kulları vasıtasıyla seslenmiş, ilahi kanunlarını, emir ve yasaklarını, ahlaki değerleri, hayat nizamına dair öğretileri vahiy yoluyla emretmiştir. Yaratıcının üzerinde durduğu en önemli hususların başında adalet gelmektedir. Adalet ile ilgili pek çok ayet nazil olmuştur. Kur’an’dan ilham alan ve onu hayatlarına nakşeden devlet adamları bu ayetlerin manasından dehşete kapılmışlar ve takat kabul etmez bu yükün ağırlığından geceler boyu gözyaşı dökmüşlerdir. İrfani düşüncemize giren ve hepimizin adil bir nizamı ifade ederken kullandığı; “Fırat’ın kenarında koyunu kurt kapsa, bunun hesabı Ömer’e sorulur.” vecizesi devlet ve millet varlığımızın özünü teşkil etmiştir. Aziz okurlar, İnsanlık günümüzde ağır bir imtihandan geçmektedir. Hiç olmadığımız kadar dünyevileştiğimiz, azınlık bir kitlenin bolluk, refah ve zenginlik içinde yaşarken; ekseriyetin, çoğunluğun dünya nimetlerine ulaşamadığı, yoksun ve yoksulluğa mahkûm olduğu bir çağı deviriyoruz. Hakkın gücüne değil, gücün hakkına inanan insanların arasındayız. Victor Hugo’nun yazımızın başında bahsettiği adaletin ilk makamı olan vicdanların köreldiği, yozlaştığı, örselendiği bir zamandayız. Dünyanın pek çok yerinden göğe dumanlar yükseliyor. Çocuklar bombaların dövdüğü sokaklarda oyun oynayamıyor. Şen şakrak kahkahaların çınlatması gereken parklarda sessizlik hâkim… Sofralarında et görmemiş, hiç oyuncakları olmamış, okul görmemiş çocuklar dünyanın muhtelif yerlerinde farklı renklerde, farklı inançlarda karşımıza çıkmakta vicdanları dağlamaktadır. İnsanlığın içinde olduğu buhranın en temel nedeni hak, hakikat ve adalet gibi kavramların ihtiva ettiği manadan uzaklaşması ve hayatından çıkarmasıdır. Dünya hırslarının vicdanlar üzerine nasıl karabasan gibi çöktüğünü tarihin hatıralarında görüyoruz. Maddi hırsların, manevi varlığımızı tarumar ettiğini geçmişte ve günümüzde apaçık müşahede ediyoruz. Vicdanların köreldiği cemiyetlerde, insani ve vicdani değerlerin ne izi ne de sesi görülmemektedir. Adalet, sadece tumturaklı paylaşımlarda, mahkeme duvarlarında yazılarda, hatiplerin hararetli nutuklarında, ediplerin şiirlerinde ütopik bir değer olarak kalırken; hayatın içinde, yaşamın merkezinde, cemiyetin ruhunda, milletin vicdanında yitik bir hazine olarak yokluğa mahkum olmaktadır. Yapmamız gereken gerek birey, insan olarak gerek devlet ve cemiyet olarak adaleti hayatımıza yeniden hâkim kılmamızdır. Adalet ile yükselttiğimiz sancağı yeniden hak ettiği yere ulaştırmaya azmetmeliyiz. Adaleti, tesis ve tevzi eden kurumlarımızı hiçbir beşeri gücün tesiri altında bırakmayarak sadece ama sadece hak ve hakikat namına işleyen bir mekanizma haline döndürmeliyiz. Eğer Büyük Türkiye idealini taşıyorsak ve bu istikamette çalışıyorsak bu binanın temelinin adalet olduğunu unutmamız gerekiyor. Çağları aşan, milletlere şamil, geçmişten günümüze bütün öğretilerin ve inançların esası ve membaı, Adalet… Sözlerimi bir şiirimle noktalamak istiyorum. Varlığı hayatiyet Yokluğuysa kıyamet Devletin dini, evet! Adalet tek Adalet… Baki selam ederim.

Yorum Yaz