PROF. DR. MUSTAFA KARABULUT

Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin önemli isimlerinden olan Necip Fazıl Kısakürek, özellikle mistik ve metafizik tarzdaki şiirleriyle tanınır. Şiir hayatının ilk yıllarında arayış içerisinde olan şair, 1934’te Abdülhakîm Arvâsî ile tanıştıktan sonra sanatını İslami çizgiye yaklaştırır. Büyük Doğu idealini yazılarında ve konferanslarında dile getiren Üstad, fikir adamı hüviyetini de üzerinde taşır. O, genel olarak dindar, mukaddesatçı bir gençliğin fikrî yapısını oluşturmak ister. Bu bağlamda şiirlerinde ve diğer eserlerinde dini, manevi milli temalara ağırlık verir.
Türk edebiyatının “Kaldırımlar Şairi”, “Sultanu’ş-Şuarâ” ve “Üstad”ı olarak tanınan Necip Fazıl, ilk şiirlerinden sonra şiiri “mutlak hakikat’i yani Allah’ı arama” işi olarak algılar. Birçok şiirinde korku, hafakan, metafizik ürperiş ve duyuşlar ön plandadır. Kısakürek, bütün şiirlerinin yer aldığı Çile adlı şiir kitabındaki şiirleri tematik olarak tasnif eder: Allah, insan, ölüm, şehir, tabiat, kadın, korku, daüssıla, ukde, hafakan, dekor, tecrit, kahramanlar, dava ve cemiyet. (Karabulut, 2019: 127). Kısakürek, bireyin trajedisini, varoluş problemini, kimlik sorunsalını, metafizik ürpertilerini, madde-mana arasında kalışını kendine has üslupla dile getirir. Üstad’ın şiirlerinde öne çıkan konulardan biri de “insan”dır. Çile adlı şiir kitabının ikinci bölümünün ismi de “insan”dır.
Necip Fazıl Kısakürek’in “İnsan” konulu şiirlerinde insanoğlu farklı bakış açılarıyla irdelenir. “İnsan” adlı şiirde insanın varlık yokluk trajedisinde yaşam-ölüm çatışması ele alınır. “Hakikati bakımından Hakk’tan ayrı olmayan, ‘bölünmez’ olan insan; zaman mekân kaydına bağlı bir varoluş ortamında bu duyguları yaşamakta, bu kavramları oluşturmaktadır” (Kul, 2015: 183). Şair burada insanın yazgısını ve dünyadaki konumunu ortaya koymaktadır:
“Bir bölünmez ki insan, onu zaman bölüyor,
İnsan her an dirilip, her saniye ölüyor…” (Kısakürek, 1995: 102)
Yukarıdaki dizelerde bireyin zaman karşısında yaşam ölüm kıskacında çaresizliği dile getirilmektedir. İnsanoğlu ölümlüdür ve bu ölüm belli bir zaman dilimi içerisinde gerçekleşecektir. Şair “İnsan” adlı bir başka şiirinde yine insanı karmaşık yapı içerisinde verir:
“İnsan, bir mes’ut zâlim, insan bir mağrur cahil;
Tekne kırık, su azgın ve kayıplarda sahil…” (Kısakürek, 1995: 107)
Kısakürek, yukarıdaki beyitte insanı birçok açıdan tanımlar. Buna göre insan zalimliğinden mutlu, cahilliğinden gurur duyan bir canlıdır. Şair, insanın zalim yönlerinden pişmanlık duymadığını, adeta ondan zevk aldığını söyleyerek insanın vicdan yönünün kaybolduğunu dile getirir. Bu bakımdan ona göre insan vicdanından habersiz hale gelmiştir. Yaptığı zalimliklerden rahatsız olmayan bir insan tipini şair eleştirir. Vicdanını hesaba katmayan, yaptığı zalimliklerden rahatsız olmayan insan, yaptıklarının doğru olduğunu zannettiğinden mutludur. Dejenere olmuş, vicdanını ve insani özelliklerini yitirmiş insan tipinin ruh hali burada dile getirilir. Şair, “Tekne kırık, su azgın ve kayıplarda sahil” dizesinde ilk mısradaki zalim ve vicdansız insanın kırık bir tekne gibi bir gün batacağını ifade eder.
“Esfel-i Safilin” başlıklı şiirde insanın acziyeti dile getirilir. Esfeli safilin, insanın düşebileceği en aşağılık mertebe olup sefillerin en sefili anlamına da gelmektedir. İslam’a göre bu insan tipi hayvandan daha aşağıda bir mertebededir. Kur’an-ı Kerim’de “Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.” (Tin Suresi, 5. Ayet) ifadesi, işte bu zalim ve vicdansız insan tipi için kullanılmıştır. İnsanoğlu diğer varlıklardan daha üstün meziyetlerde yaratıldığı halde onlardan daha aşağı duruma düşebilecektir. Kısakürek de şiirde insanın acziyet içerisinde olduğunu dile getirir:
“Bir bak, zaman ve mekân, nasıl kuşatılmışız;
Belli ki, en tepeden en dibe atılmışız…” (Kısakürek, 1995: 100)
Necip Fazıl, insanoğlunun zaman ve mekân bakımından kuşatıldığını, yani gücünün sınırsız olmadığını, bu bakımdan adeta en tepeden en dibe atıldığını ifade eder. Ona göre insan, varoluşunun ve yaratılışının sebebini bilmelidir.
“Eksik” adlı şiir de şair, mekânı “kopuk kopuk”, zamanı da “kesik kesik” olarak algılar. Yarım kalmışlık hissine kapılan insan sürekli bir huzursuzluk içerisindedir. İnsan sadece maddi yönüyle yaratılmamış olup manevi yönden de doyurulmalıdır:
“Göz attığım her şeyde işte o şeydir eksik;
Mekân kopuk kopuktur, zaman da kesik kesik…”
(Kısakürek, 1995: 367)
Bu şiirin anlatıcısı yarım kalmışlık psikolojisi içerisindedir. “Allah’ı düşündüğü için dünyadaki her şeyde bir eksiklik görmekte; zaman ve mekânı da kopuk ve kesik hissetmektedir” (Karabulut, 2019: 198).
Kısakürek, “Çile” adlı şiirde insanın niçin yaratıldığını ve varoluş sebebini kavrama çabasından söz eder. Şair, insanoğlunun metafizik ürpertilerini, arayışlarını ve sorgulamalarını dile getirir. Bu şiir, “onun ferdiyetten mistik/metafizik dünyaya giriş kapısıdır.” (Okay, 1991: 31). Şiirde bireyin mana-madde arasında kalışı ve travmaları anlatılır. “Şiir ilk dizelerinden itibaren ‘yüce’ karşısındaki konumlanma kendini hissettirir.” (Hüküm, 2013: 48). Şiirde insanoğlunun niçin yaratıldığının farkına varması ile dünyasının ters yüz olması dile getirilir:
“Gâiblerden bir ses geldi: Bu adam,
Gezdirsin boşluğu ense kökünde!
Ve uçtu tepemden birdenbire dam;
Gök devrildi, künde üstüne künde…” (Kısakürek, 1995: 16)
Necip Fazıl, bu dizelerde insanın dünya üzerindeki çilesini de anlatmak ister; çünkü insan yaratılışının gayesini anlayamazsa kendisini boşlukta hisseder ve mana-madde arasında çatışmalar yaşar. “İnsanoğlu niçin yaratıldığının farkına vardığında kendisine yüklenen yükün ağırlığının da farkına varacaktır. Gaiblerden gelen bir ses insanoğlundan boşluğu ense kökünde gezdirmesini ister.” (Karabulut, 2019: 269). İnsanın boşluğu ense kökünde gezdirmesi, ona verilen bir görevdir. İnsan, maddeyi değil, manayı taşımak zorundadır ve bu çok güç bir görevdir. Bunu fark eden kişi, kendisini büyük bir boşlukta bulacaktır.
Necip Fazıl, zaman zaman hayata ironik şekilde bakar. “Ona göre insanın değişen hayat düzeni içinde kendi yerini belirleyememesi, insanın kendisi ve hayat/kaderle alay etmesine neden olur. Şair, bu çaresizliği hayata/kadere başkaldırarak trajikomik bir şekilde ifade eder.” (Şahin, 2009: 211). Şair, “Hayat Mayat” adlı şiirinde hayattan pek bir beklentisi olmadığını dile getirir. Aslında şairin anlatmak istediği bu dünyanın geçiciliğidir. Bu bütün insanların ortak yazgısıdır:
“Hayat, mayat diyorlar;
Benim gözüm mayat’ta.
Hayatın eksiği var;
Hayat eksik hayatta.” (Kısakürek, 1995: 417)
Şair, hayatı olarak algılar ve onu düzeltmek istemez. Hayatın mistik yapısı insanı çaresiz bırakır. Bu bakımdan insan da hayatın akışına adeta kendini bırakır.
“Ben” adlı şiirde insanın varlık-yokluk trajedisindeki çatışmaları ön plandadır. “İnsan benliğin tekdüze ve absürd dünyasında dolaşıp duran kör ya da gözleri siyah bezle bağlanmış dolap beygiri gibidir. Aynı mesafeyi körcesine alıp durur.” (Kolcu, 2007: 224). Şiirde bireyin varoluş sorunsalına ve varlık-yokluk trajedisine ağırlık verilir. Burada bahsedilen “ben” sadece bir kişiyi değil, diğer insanların da problemini yansıtır:
Ben, usanmaz bekçisi, yolcu inmez hanların;
Ben tükenmez ormanı, ısınmaz külhanların…
Ben, kutup yelkenlisi, buz tutmuş kayalarda;
Öksüzün altın bahtı, yıldızdan mahyalarda…
Ben, başı ağır gelmiş, boşlukta düşen fikir;
Benliğin dolabında, kör ve çilekeş beygir… (Kısakürek, 1995: 67)
Benlik parçalanması veya çoğullanması yaşayan insanoğlu çıkışsız bir vaziyettedir. Kimliğini oluşturamayan, niçin yaratıldığını kavrayamayan birey, kaotik ruh hali içinde metafizik sancılar çekmektedir.
Sonuç
Necip Fazıl Kısakürek’in şiirlerinde “insan” önemli bir izlektir. Şair insanı varlık yokluk trajedisinde irdeler. Ona göre insan, varlık âleminde travmatik bir konumdadır. Bunun sebebi insanoğlu kâinatta sınırlı bir yere sahiptir ve bu bakımdan acizdir. İnsanoğlu ölümlü olup zaman ve mekânda sonsuz güce sahip değildir. Kısakürek, insanın insani ve vicdani duygularını kaybettiğinde zalim bir varlığa dönüşeceğini, zalim olduğunun farkına bile varamayabileceğini ifade eder. Bu durumda insan “esfel-i safilin” yani sefillerin en sefili olacaktır. Bu durumda insan, değerini kaybederek hayvandan aşağı bir mertebeye düşer. Bu bakımdan insanoğlu, niçin yaratıldığının farkında olmalı, mana ikliminden uzaklaşmamalıdır.
Kaynaklar
HÜKÜM, Muhammet (2013), Necip Fazıl’ın “Çile” Şiirinde “Yüce” ve “Trajik” Üzerine Bir
Tahlil Denemesi, Asia Minor Studies, International Journal of Social Science, Cilt:1 Sayı:1
Ocak 2013/ Volume: 1 Issue: 1.
KARABULUT, Mustafa (2019), Üslûpbilim (Stilistik) Ve Necip Fazıl Kısakürek’in Şiirleri
Üzerinde Stilistik Bir İnceleme, Akçağ Yayınları, Ankara.
KISAKÜREK, Necip Fazıl (1995), Çile, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul.
KOLCU, Ali İhsan (2007), Modern Türk Şiiri-I, Şiir Tahlilleri, Konya:
Salkımsöğüt Yayınları.
KUL, Erdoğan (2015), Tasavvufi İzlekler Açısından Necip Fazıl’ın Şiirleri Üzerine
Kavramsal Bir Okuma Denemesi, TSA, Yıl: 19 S: 2.
Kur’an-ı Kerim, Tin Suresi, 5. Ayet.
OKAY, Orhan (1991), Kültür ve Edebiyatımızdan, Akçağ Yayınları, Ankara.
ŞAHİN, Veysel (2009), Necip Fazıl Kısakürek’in Şiirlerinde “Hayat ve Ölüm” Trajedisi,
Erdem dergisi, Sayı: 53.