Merve Nur MADEN

Merhaba.Yaralarımızı seviyoruz sevmesine ama korkularımız ne çok ayağımıza dolanır oldu günden güne. Tuhaftır ki bu korkular yerinde saydırır gibi gösterip dağlar aştırır gönül bahçemizde. Dağlar aştırır da düzlükte diz çöktürür.
En çok neyden korkar ki insan? Aşılmayı bekleyen dağlardan mı, yığılıp kalacağı düzlükten mi, ansızın kapıyı çalabilme ihtimali olan ölümden mi? Hangisinden? Hiçbirinden… Dost, akran bir yana dursun, insan en çok kendine yenik düşmekten korkuyor oysa. Başkalarını değil belki ama kendi gönlünü susturamamaktan korkuyor insan. Yanılmak hep sıcak bir nefes gibi ensemizde öylece beklerken… İnsan yanılmaya sarılmaktan korkuyor sevgili okur.
Sayfalar dolusu anlatmaya alışmışız bir kere kendimizi. Bir harfimizin dahi kadri bilinmezken… Uçurumun kenarında siyah güller koklamışız bunca zaman. Denizi görmeyen gözlerimiz denizi görmeye başlamış. Bundan korkar olmuşuz şimdi de. Çünkü bazı korkular vardır ki kanatlarıyla gelir sanki kalbimizin orta yerine. İzin almaz, “Geldim.” bile demez. Bir bakmışız ki buyur etmişiz farkında olmadan. İnsanın korkularına bile “Hoş geldin.” diyebildiğini işte o an anlarız.
Korkmak hep mi kötü, hep mi acı? Hayır. Korkmak, kalbimize bahşedilen en özel lütuf belki… En çok da kaybetmekten korkmak… Kaybetmekten korkmanın sihirli bir sızısı vardır bilirsiniz. Saniye saniye, adım adım yoklar benliğimizi. Bazen de yoklamakla kalmaz. Tutar omuzlarımızdan silkeler hoyratça. Peki kaybetmekten korkan ama kaybedilmekten bir kez olsun korkulmayan kaç kişi kaldık?
Korksak da bir kez daha yenik düşmekten, cesaret etmeden de olmuyor sevgili okur. Hep yasa çıkan yolların bir kere de müjdelere çıkabilme ihtimali göz pınarlarımızda ışıldıyor hâlâ. Bazen o yolları da yürümek gerekiyor.
Var olun.