MERHABANIN YEDİ RENGİ

Merve Nur MADEN

“Merhaba!” ne uzun bir cümle… İçinde ne telaşlar, ne saklanışlar, ne buluşmalar ve ne ayrılıklar var. Bazı merhabalar vardır gönülde bıraktığı iz geçmez asırlarca. Topraktan tenimiz silinir de o merhabanın izi silinmez bir türlü. Merhaba gönülde biriken külleri savurur etrafa bazen. Bazen de sönmüş bir alevi yeniden yakar. “Bir merhaba mı yapıyor bunu?” dersiniz. Yapar mı yapar. O merhaba ki tüm evrenin uyanışıdır nabızlarınızda yoklarsınız zaman zaman. O merhabadır ki içinizden koca bir cesedi kaldırır size duyurmadan.

Merhabanın bir sesi, bir nefesi, bir dokunuşu vardır. Gri bir küreye benzeyen zihnimizi gökkuşağının yedi rengine boyar merhabanın yedi harfi. Okumaya doyulmayan bir roman oluverir ansızın. Bir efsun mudur merhaba tüm ruhumuzu ele geçiren? Belki de…

Her merhaba ömrümüzü renk cümbüşüne çevirir, yürünesi yollar biriktirir içimizde ilkin. Bazen o renkler tüm ömrümüzü boyar. Bazen de ömürlük solar. Renklerin solması bir şey değil de, yürüyeceği yolların birer birer kaybolmasına yanıyor insan en çok da. Olsun, renk soldu diye renk olmaktan çıkar mı? Çıkmaz sevgili okur.

“Elveda!” diye okunan merhabalar vardır bir de. Belki de bizim hatamız her şeyi yazıldığı gibi okumaktır. Belki bu yüzden insan zor da olsa içinden uğurlaması gereken her ne varsa daha fazla küflenmeden uğurlamalı ve ilk merhabayı kendine demeli. Uğurlamak dedimse yaraları onmaz bu uğurlayış. Ama yaraları asıl onacak olana ulaştırır. İnsan elveda demeyi öğrenmedikçe yeni merhabalara yer açılmıyor çünkü içinde. İnsan “Elveda!” diyemediği her şeyin gün geçtikçe kölesi oluyor. Bu yüzden neye “Merhaba!” neye “Elveda…” dememiz gerektiğini biraz olsun öğrenirsek işte belki o zaman derin bir nefes alırız biz de bu dünyada.

Derin bir nefese benzeyen merhabalar dokunsun yüreklerinize. Var olun.

Yorum Yaz