Zafer SARAÇ*

Yönetmen: Saeed Roustayi
Senaryo: Saeed Roustayi, Azad Jafarian
Yapımcı: Saeed Roustayi
Oyuncular: Taraneh Alidoosti, Saeed Poursamimi, Navid Mohammedzhade,
Peyman Moaadi, Farhad Aslani
Sinametografi: Hooman Behmanesh
Müzik: Ramin Kousha
Yapım: İran-2022
Tür: Dram
Süre: 160 Dakika
Orijinal İsim: Leila’s Brothers- Baradaran-e Leila

Sinemanın görünmeyeni göstermek gibi farklı bir yönü vardır. Zaten sanatın ödevi dikkatin seçiciliğinden uzak, kıyıda köşede kalmış ama hayatın içerisinde olan ayrıntıların aşikâr kılınmasında yatmaktadır. Normalde sanatçının ihtisasına yönelik görme hassasiyeti fazlasıyla aktiftir. Sanatçı bulur gösterir ve tebriği alır. Ama bazen gerçek bilinçli şekilde saklanır. Burada sanatçının toplumsal misyonu ve evrensel değer yargılarını önceleyen yanı ortaya çıkar. Böylece saklanan gerçekler sanatın sahnesine hiç olmadığı kadar canlı bir şekilde yansır.
Dışa kapalı toplumlar sanatçı ve özellikle de sinema için bulunmaz Hint Kumaşı gibidir. Çünkü dıştan görünmeyen ya da görünmesi engellenen toplumsal yapının en küçük bileşenleri talibine sunulan sanatsal materyalin ışığında çok şey anlatır. Bahsedilen dışa kapalı ülke modeline uygun İran’ın sineması bu nedenle farklı bakışları hak eder. İşte 2022 yılında gösterime giren İranlı yönetmen Saeed Roustayi’nin filmi “Leyla’nın Kardeşleri” tam olarak yukarıda izah edilen şekilde saklı kalmış bir sosyal bir yapıyı gün yüzüne çıkarır.
Peki, kimdir bu Leyla’nın kardeşleri? Öncelikle filmin isminden anlaşılacağı gibi hikâyenin odak noktasında Leyla bulunur. İran’da kadına biçilen toplumsal rolün aksine Leyla tüm cesametiyle ailenin omurgasını oluşturur. Anlatıya eklemlenen her bir kardeş başarısızlıkla taçlanmış yaşam öykülerine rağmen Leyla’nın desteğiyle hayata tutunur. Aslında yaşı kırka dayanmış evde kalmış bir kadının kollarıyla yükseltmeye çalıştığı ailesine birlik ve beraberliği ödül olarak sunma isteği açıktır. Ama hayat hiçbir zaman beklenildiği gibi güllük gülistanlık değildir. Bir kere şahsi planlar, benlik hırsı, korkaklık, zayıflık her bedenin hastalıkları olduğu gibi Leyla’nın aile bireylerine de musallat olur.

Üstelik Leyla için tek güçlük erkek egemen bir toplumda kendisine biçilen kalıpları kırmakla da kalmamaktadır. Zira toplumsal zeminin elverişsizliği kadar iç burkucu bir gerçekte ülkenin yaşadığı sorunların bireylerin sırtına ek bir yük olarak binmesidir. Yaşanan sıkıntıların çözümü için manevi güçten fazlasının gerekeceğinin bilincinde olan Leyla’nın cansiperane özverisi her ailede yükü çekmek isteyen bireyin dramını anlatır. Kardeşlerin her birinin aileye kayıtsızlığı ebeveynlerin evlatlarına yönelik umursamazlığı geniş aile yapısı içindeki çatlakların yol açacağı yıkımın haberini verir.
Leyla; bireysel olarak kendilerini gerçekleştirmek isteyen mağlup kardeşlerle, afyona müptela yoksunluk sendromuyla hak etmediği bir saygıyı görmek için ailesini ikinci plana iten bir baba arasında adeta ezilir. Ama Leyla’nın direnişi ona bir asalet katar. Zira kendisini sarmalayan geleneksel kalıplardan sıyrılır. Ebeveynlerin geçmişte kaldığı kardeşlerin geçmişle gelecek arasında ara geçiş formu olarak yerini koruduğu bir düzende Leyla, direniş bayrağını açarak gayet güçlü bir şekilde geleceğe yönelip, ailesinin mutlu günlere ulaşmasının düşlerini kurar.

Her ailede görülebilecek sorunlarla beraber Leyla’nın ailesinin ikinci büyük mücadelesi yoksullukladır. Edebiyatta dramın her türlüsünü okura yaşatan ağır duygusal kırılmalarla kendisini gösteren yoksullukta görüldüğü üzere Leyla’nın ailesi açlıkla mücadele etmez ama buna rağmen filmde oluşturulan fakirlik temalı dekor oldukça iyidir. Ailenin yaşam ortamını yansıtan kötü tablonun yoksulluğu anımsattığı üzere şüphe yoktur. Üstelik bu olumsuz tablo İran yönetimini de rahatsız etmiş olacak ki film İran’da yasaklıdır. Aslında filmin saklanan gerçeklere ilişkin bu şekilde yasak yemesi biraz da ailenin yaşadığı ekonomik sorunların ilintili olduğu ülke gerçekleriyle ilgilidir.
Yönetmenin ve İran sinemasının son zamanlarda yukarıda izah edilen benzer temaları işlediği gözden kaçmaz. Ülke gerçeklerinin karşısında konumlandırılan maneviyat iyi öykülerin perdeye yansımasını sağlarken, İran’ın daha iyi tanınmasına olanak sağlar. İnsani kaygıların, yaşam mücadelesinin, bireysel ilişkilerin tanıdık halinin her toplum için geçerli olduğu düşünülürse aslında İran’ın ve insanının çok da farklı olmadığı görülür.
Filmde dikkat çeken hususlardan birisi de doğallığın ustaca yansıtılmasıdır. Belki de en zor olan basitlikle sıradan bir karakteri yansıtmaktır. Yapaylığın had safhada olduğu rollerin hakkını vermenin kolaylığı karşısında doğal olanın en yalın haliyle ortaya koyulması ek bir beceri istemektedir. Bazen perdenin içindeymiş zehabına kapılan izleyici doğal bulduğu sahnedeki yaşamı kendi gerçekliğiyle bağdaştırarak oyuncuların rolünü takdir eder. Leyla’nın Kardeşleri’nde ara sıra bu izlenimi edinmek mümkündür.
* Telmih dergisi editörü

Bu arada yönetmenin bazen çekimleriyle filmin ana temasına gönderme yaptığı rahatlıkla savunulabilir. Leyla’nın ailedeki rolünü yansıtması açısından ailenin düğüne gittiği herkesin iki dirhem bir çekirdek olduğu bir sahne vardır. Burada Leyla bu güzel anı ölümsüzleştirmek için fotoğraf çekmek ister ama özverisini kanıtlar şekilde sadece fotoğrafı çekmekle kalır, fotoğraf karesi içinde yer almaz. Üstelik aile resminin içinde Leyla’nın olmadığını umursayan da yoktur. Ailesi için didinmelerine rağmen gereken karşılığı alamayanların hüsranını ayyuka çıkaran bu sahne çok şey anlatır.

Filmin yönetmeni Saeed Roustayi’nin de bu filmle rüştünü kanıtladığını da belirtmeden olmaz. Özellikle filmin Cannes’da boy göstermesi ödül alması[1] yönetmenin başarısının en önemli kanıtı… Ayrıca böylesine ustalık isteyen bir eseri sinema dünyasına kazandırmasına rağmen yaşı tecrübesinin aksine otuz beştir. Bundan önce çektiği iki filmle[2] de yazdığı senaryolarla dikkatleri üzerine çekmesini bilen Roustayi’nin İran ve dünya sinemasına çok önemli eserleri kazandıracağına şüphe yok.
Yine Leyla rolünü üstlenen Taraneh Alidoosti’nin fazlasıyla başarılı olduğunu belirtmek gerekiyor. Her filmiyle rolünü fazlasıyla kanıksadığını görmek izleyiciyi şaşırtmıyor. Mutluluğu ve mutsuzluğu birbirine zıt yaşam hallerini doğal bir biçimde sunarak, canlandırdığı karakterin yavan hallerini silerek gerçekliğe adım atıyor. Ely Hakkında Her Şey (2009) ve Satıcı (2016) gibi filmlerine ek olarak Leyla’nın Kardeşleri’nde olduğu gibi akılda kalıcı performanslar sergileyen Alidoosti’nin bahsettiğimiz filmin merkezindeki rolünü zamanla İran sinemasına kaydıracağını tahmin etmek güç değil.
Son olarak, İran’ın Türkiye’ye çok da uzak bir coğrafya olmamasına binaen kültürel yaklaşımlardaki benzerlikleri yakalamanın izleyici için yeni bir tecrübe olacağı savunulabilir. Aile mefhumunun önemi, büyüklerin hürmete şayan halleri, İslami gelenekler, aile içi ilişkiler, ananevi baskılara karşı çıkma kültü vb. durumlara örnek olacak sahneleri filmde görmek mümkün. Aile ilişkilerinin hayatın bir gerçeği olduğundan hareketle en büyük gerçeğin ortaya çıkmak için filmin sonunun beklediğini kabul etmek lazım. Ailenin öneminin anlaşılmasına hizmet eden faktörlerle beraber aile bireylerinin aymazlığının sert etkileri izleyicisine çok şey anlatır. Ben demekle biz demek arasındaki ayrımın aile içinde daha önemli olduğunu anlamak için izleyin derim…
[1] Film Cannes’da FIBRESCI (Uluslararası Sinema Eleştirmenleri Birlikleri Federasyonu) ödülü almıştır.
[2]Yönetmenin 2016 yapımı “Abad Yek Rooz” ve 2019 yapımı “Just 6,5 (Metresi 6,5) ” isimli filmleri bulunmaktadır.