KORKMA

A. Oktay FERİK

KORKMA!

Peygamber Efendimiz(sav) ve yâr-ı gârı Hz. Ebubekir’in hicret yolculuğunda birçok sırra vakıf oldukları duraktır Sevr mağarası. Orada kaldıkları süre zarfında birtakım sıkıntılara maruz kalmışlar ve din gününün sahibine sığınarak, bazı mucizelere de şahitlik ederek Medine’ye, onlara yurtlarını açan Ensar’ın diyarına vasıl olmuşlardır. Mekke’de toplanan Ebu Cehil ve avenesinin Efendimizi ve Hz. Ebubekir’i öldürmekle görevlendirdiği bir grup müşrik Sevr mağarasının ağzına kadar yaklaşmıştır. Dışarıda gözü kan bürümüş münkir gözler, içeride ruhunu rahmana emanet etmiş mümin yüzler vardı. Habibi ile düşmanlarının arasına incecik bir örümcek ağı geren Allah bir de güvercin ile mağaranın ıssız ve kimsesiz bir yer olduğunu müşriklerin kaskatı kalplerine sunmuş ve mağaradaki sevgili kullarını muhafaza etmiştir. O esnada kendi canından değil, çok sevdiği arkadaşı, kardeşi, sırdaşı Muhammed’in canından endişe eden Ebubekir’in korkusu yüzüne yansımış, haline sirayet etmiştir. Bunu hisseden kâinatın serveri Sıddık-ı Ekber’e dönerek; “ La Tahzen! İnnallahe meana” (Tevbe,40)  yani “Korkma! Üzülme! Allah bizimledir” ayetini okumuş ve arkadaşının kalbine serinlik vermiştir.

Aziz okurlar

Hayatın her anında gerek birey gerek toplum ve millet olarak böyle netameli zamanlardan geçeriz. Yüreklere korku siner, kalplere endişe hâkim olur. Ümitler tenhada, umutlar karanlıklarda kalır. Türk milletinin mazisinde de düşmanı ile arasında bir örümcek ağı kadar mesafenin kaldığı dönemler olmuştur. Yokluğun, karamsarlığın, karanlığın yüreklere sindiği bu zamanlardan biride Milli Mücadele yıllarıdır. Uzun süren savaşlar sonunda peşi sıra alınan yenilgiler ve kaybedilen aziz vatan toprakları, kırılan, kıyılan ve toprak olan milyonlarca beden, göç yollarına düşmüş aç, bitap ve sefil milyonlarca can yaşanan feci hâlin yürek sızlatan tablosuydu. Bir avuç vatanseverin giriştiği kutlu mücadele yaşanan ve ruhları esir alan bu yılgın havayı tersine çevirmeye namzetti. Düşman kıtaları Anadolu’ya musallat olmuş yurdun dört bir yanından işgaller ve acı haberler gelmekteydi. Aslında milli mücadele erkânının başlattığı şerefli direnişin ön adımlarını milletimiz Anadolu’da kıyam ederek başlatmıştı. Fransız işgaline karşı Hatay’ın Dörtyol ilçesinin Karakese köyünde halk ilk silahlı eylemini gerçekleştirdiğinde tarihler 19 Aralık 1918’i gösteriyordu. Yani Atatürk’ün Samsun’a ayak basışından tam 5 ay önce.

Millet gayret kemerini kuşanmıştı. Büyük eksiklik Ona baş olacak liderden yoksundu. Evet, millet liderini arıyor, Gazi Paşa da milletini tanıyordu. Türk’ün zillete razı olmayacağını, esarete razı olmayacağını biliyordu. Yurdun dört bir yanından gelen bu direniş haberleri zihninde şekillendirdiği milli mücadelede ona ışık oluyordu. Milli Mücadele resmen başladıktan sonra, milletin azim ve kararını temsil edecek bir milli marşa ihtiyaç hâsıl oldu. Yüzlerce eser yazıldı. Yazılan esere ödüller konuldu. Hamdullah Suphi Bey’in ısrarıyla yarışmaya dâhil olan Akif Bey, Türk milletinin tüm çağlara manifestosu mesabesindeki İstiklal Marşı’nı kaleme aldı. Akif Bey, Türk milletinin kaderini Sevr mağarasında bir mucizenin eşiğinde olan Peygamber Efendimize bağlayarak başlıyordu şiirine… Korkma!

Evet, kıymetli okurlar

Korkma! diyordu şair daha ilk kelimesiyle.

Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en ocak.

Korkma! Korkaklıkta ar, tutsaklık, zillet; cesarette hayat, hürriyet ve izzet vardır diyordu büyük şair. Korkma! Korkaklıkta suskunluk, yılgınlık, karanlık; cesarette haykırış, dinginlik ve aydınlık vardır diyordu. Akif, Korkma haykırışında, milletine musallat olan düşmandan değil kalplerini kuşatan ümitsizlik, umutsuzluk ve karamsarlıktan kurtulmanın işaretlerini veriyordu. Yıllar sonra yakın arkadaşı Eşref Edip’e İstiklal Marşı’nı nasıl yazmaya başladığını anlatıyor büyük şair ve diyor ki; “ Boş odaya girdiğimde benim bugünkü sıkışıklığımda bir Müslüman daha yaşadı mı diye düşündüm. Ülkenin her yanı düşmanla boğuşuyor diye düşünürken Peygamber Efendimizin Mekke’den Medine’ye yanında sadece Hz. Ebubekir ile Hicret’ini hatırladım. Ebu Cehil’in yanında binlerce insan vardı. Mağaraya sığındıklarında Ebubekir’in endişelendiğini fark edince “Korkma Ebubekir. Allah bizimledir” deyişini hatırladığım zaman Peygamberimizin daha büyük bir zorlukta teslim olmayışı aklıma geldi ve böylece ilk mısrayı yazdım.”

Girizgâhta bahsettiğimiz hicret hadisesinden ve Efendimizin müşkül halinden ilham alan Akif, Türk milletinin İstiklal mücadelesini bayraklaştırdı mısralarında. Ve anahtar kelime ile başladı dizelerine. “Korkma”…

“Korkma! Allah bizimledir” ayeti tüm zamanlara şamildir. Peygamber ve yâr-ı Garı’nın o anki hissiyatına tercüman olan bu ayet (Tevbe,40) bütün Müslümanlara hitap eder ve tüm zamanlara hükmeder. Gerek birey, gerek millet olarak ruhumuza musallat olan insani ve vicdani değerlerimizi ifsat etmeyi gaye edinen, kişiliğimizi, karakterimizi, hürriyetimizi, aklımızı, irfanımızı, izanımızı işgali amaçlayan müstevlilere, zalimlere karşı duruşumuz İstiklal Marşımızda saklıdır. İstiklal Marşımız parolamızdır. Yarınlara dair sarsılmaz kavlimizdir.

Korkma! Diyen Akif’in, korku nedir bilmeyen bir milletin varisiyiz.

Sözümüz Hak üzere olsun.

Kalemimiz Hakkı yazsın.

Duruşumuz Hak’ça olsun.

Varsın dünya Ebu Cehil’lerin olsun

Allah Hakk’ı tutan ve O’nu sertâc edinenlerin yanındadır.

“ Hakkıdır Hakka tapan milletimin İstiklal “ sözünde bayraklaşan Türk milleti bilir ki;

Allah vardır, O varsa kederde yoktur gam da yoktur…

Baki selam ederim.

Yorum Yaz