HİÇ İNSANLAR

Ahmet Said ÇİTİL

Ölümün küçüğü büyüğü olmaz. Nihai olarak gerçekleşen olay bir veya daha fazla bedenin içinden ruhlarının çekilip kalplerinin durması, soluklarının kesilmesidir. Ülkemizde gerçekleşen asrın felaketi olarak adlandırılan deprem felaketinde binlerce insanımız hakkın rahmetine kavuştuğu şu günlerde yek vücut olup yardım için birlik beraberlik anlayışıyla yaraları sarmamız gerekirken gözüme çarpan insanlık dışı ne kadar tabloyla karşılaştım hala hayretler içinde şaşkınlıkla seyrediyorum.

Dostlar bazı şeyleri kalbim, mantığım, insanlığım kaldırmıyor. Yazımızın geri kalanında kullanmış olduğum sert üsluptan dolayı affınıza ve anlayışınıza sığınıyorum.

Çok mu zordu insan olmak? Çok değil be birazcık insan olmak çok mu zordu! Tonlarca acıyla ülkemizin atmosferi kirlenmişken, gökten her an memleketin farklı noktalarına feryatlar çığlıklar yağarken, o acılara hisseyab olup, insanların dertlerine ortak olup, bu hüznü kederi paylaşmak çok mu zordu?

Ateşin yalnızca düştüğü yeri yakmasına nasıl müsaade edersiniz. Ateşle beraber o insanların hayatlarına hiç tanımadıkları yerden bilmedikleri şekilde, damdan düşercesine girseydiniz de acılarına ortak olup o ateşle siz de insanlık vazifenizi yerine getirip yansaydınız ya. Nasıl vicdanınız sızlamadan yalnız bırakabildiniz o masum annesiz veya babasız kalan çocukları? Nasıl o ateşin ortasında tek başlarına yanmaya muhtaç bırakabilirsiniz o yavrusu tebdil-i mekan eden anneleri babaları?

Tanımıyorsunuz diye mi onları acılarıyla baş başa bıraktınız? Hemşehriniz değil diye mi?

Oysa ki bir yakınınız vefat etse kırk gün yas tutarsınız! Bilmezsiniz tabi size taziyelerini bildirmek için gelen yakınlarınız zannettiğiniz ve tıpkı sizler gibi insan kılığındaki aciz ve zayıf mahlukları. Belki de sizden çok bir farkı olmayan o insanlar yanınıza oturup ellerini bağlayıp, boyunlarını büküp, sessizce birkaç dakika acınıza ortak oluyor sanırsınız ama o öyle olmaz. Neden mi? Çünkü onlarda sizin gibi! Taziye eviniz bir caminin alt katında mı ya da köyünüzde mi; sizin gibi olan o insanlar yanınıza oturduklarında şikayet etmeye başlarlar o an o saniye.’’ Burada da internet çekmiyormuş’’ diye. Yahut ‘’ Yemek olarak ne dağıtılacak’’ diye. Oysa ki siz iki gözününüz iki çeşme ağlıyorsunuzdur.

Nasıl bir duygu? Şimdi öğendin bunu! Size benzeyen insanları gördünüz mü!

Peki ya siz? Binlerce cesedin bir hafta on gün gibi kısa bir sürede soğuk betonların arasından çıkarıldığı bir zamanda ne yapıyorsunuz? Ben sizlere söyleyeyim; eğer afet bölgesinde değilseniz, ölenlerde sizin yakınlarınız değilse, evsiz barksız dışarıda ateşlerin etrafında durdukları yerde uyuya kalıp sabah günün ilk ışıklarıyla uyananlar sizin akrabanız, arkadaşınız, dostunuz değilse veyahut günlerdir bir şey yiyip içmeden bir çadır bulmak ve sağ kalan yakınlarının barınma ihtiyacı gibi insanoğlunun en esas ihtiyacı için diğer mağdur insanlarla yarışıp saatlerce sıra bekleyen sen veya tanıdıkların değilse…

Ne yapıyorsunuz ben sizlere söyleyeyim: Telefonu almışsınızdır elinize sosyal medya da harcarken gençlik dediğin vaktin hepsini, heba ederken gözlerinizdeki nuru fotoğraf paylaşmakla meşgulsünüzdür mesela. E fotoğraf nasıl çekilir siz daha iyi bilirsiniz ama yine de ben gördüğümü söyleyeyim size; Katıla katıla gülünen bir fotoğraf yahut bol kahkahalar eşliğinde yanınızda da sizin gibi bir arkadaşınız ve saçma sapan bir müzik eşliğinde paylaşırsınız değil mi! insanlar enkazın altında kurtarılmayı beklerken hatta kimileri sosyal medyayı değil kullanmak henüz konuşmayı bilmeyen bebekler ölürken! Ya da siyasi olarak karalamak için uzun süredir kolladığınız fırsatın elinize geçtiğini düşünerek inandığınız ideoloji doğrultusunda paylaşımlar yapıp toplumu bölmeye, afet bölgesinde olmayan insanları birbirine düşürmeye uğraşmakla meşgulsünüzdür mesela. Ya da varlıklıysanız afet bölgesinden çıkıp tüm anılarını, hatıralarını, malını mülkünü belki birkaç canını da feda edip gelen insanların ceplerindeki beş kuruşa göz dikmişsinizdir.

Tek bir yakınınız öldüğünde bile 40 gün yas tutarsınızda binlerce kişinin onlarca akrabası öldüğünde 40 saat bile insan gibi davranamadınız mı! Bu kadar mı zordu? Dünyanın dört bir yanından insanlar yardım için koşarken dini, dili, ırkı farklı tonlarca insan yardım için evlerini barklarını bırakıp, tanımadıkları insanların hiç tanımadıkları akrabaları, arkadaşları, dostları için mücadele ettiler de, siz nasıl 40 saat dahi olsa insan kılığına bürünemediniz! İnsan değilsiniz siz! Bari insan gibi görünseydiniz! Elin kolun bacağın yok mu? Hiçbir imkânın yok mu? Mahkûm musun? Yatalak mısın? Ne olursa olsun! Hiçbir şey yapamasan bile kalben bir dua ederdin müzik dinlemek yerine tabi ki insan olsaydın!

Dostlar birlik beraberlik kardeşlik çatısı altında yaşamamız gereken zamanlardayız.

Paylaşım yaparak sosyal medya hesaplarınızı büyütme zamanı değil!

Siyasi fikir ve görüşlerle toplumu ayrıştırıcı vazifelerde rol alma zamanı değil!

Sürekli eleştiri şikâyet ve olayları hikayeleştirip konuşma zamanı değil!

Omuz omuza durup birbirimizden güç alma zamanıdır.

Zaman kenetlenme, zaman yek vücut olma zamanıdır.

Güzel ve güçlü bir millet olduğumuzu hatırlayıp, bunun ebediyyen yaşaması için başlangıç çizgisini yeniden küllerinden doğar gibi hep beraber el ele kol kola geçmek zamanıdır.

Yazımızın başında dediğimiz gibi ölümün küçüğü büyüğü yoktur, her ölüm bizim kalbimize bir iz bırakır.

Lakin unutulmamalı ki insan olmanın çoğu vardır, azı vardır, hiçi vardır. Çok insan olanlardan olmamız dileğiyle…

Yorum Yaz