ÇAĞ KIRIĞI DÜŞ ÇATLAĞI VE İNSANLIĞIN ÖLÜMÜ

Talat Özer

Ayağı yere basmayan bir bugünde yürüyor insanlar. Yarını kendilerine değil başkalarına sorarak. İç seslerini bile başkasına emanet ederek. Kararsızlık rüzgarında dalgalanan saçlarına aldırış etmeden adımlar atıyorlar.
Kırmızı ışıkta bile karşıdan karşıya geçerken bir başkasına sorma ihtiyacı duyan insanların selam sabah kültürüyle buz dağından olan ünvanlarına sığındığını görüyoruz.
Evet üç kitap, dört fotoğraf, beş filmle tam olduk diyerek…
Sosyal medyada dev figüranlık görevini yerine getirip entellektüellik ve aydınlık çığlıkları atıyorlar.
Üretmekten, düşünmekten, okumaktan kaçıyorlar. Onlar için sadece göstergeler var. Kendi mallarının tutsaklığı var. Eşyanın köleleği ve sahtenin ihtişamı var. Aslında kendilerinden kaçıyorlar çünkü biliyorlar vazoya başkaları tarafından bırakılan bir çiçek olduklarını. Biliyorlar bırakan sulamadıkça kendilerinin de solup gideceğini. Biliyorlar modern çağın mankurtları olduklarını…
Hiçbir düşünce sahibi olmayıp bir başkası tarafından rezervasyon yapılmış fikirlerinin olduklarını kabullenip öyle yaşamak istiyorlar. Zora düştüklerinde, sıkıntıya girdiklerinde ceplerinden kimliklerini çıkarıp onlara uzun uzun bakıp “Ben buyum!” ya da “İşte benim ben!” diyebiliyorlar. “Kimlikteki ünvanımla güçlü olan benim!” diyorlar…
Nereye baksan, nereye dönsen keskin söylem, keskin bir dil, sıfır fikir, sıfır hoşgörü. Kendini beğenmişliğin zirvesi. Herkes kendi göğüne merdiven dayayıp yükselip zirve benim demek derdinde.
Durum böyle olunca ey okur, kim olursa olsun bu tarz insanların kuşattığı mekanlardan kaçıyorum. Gönlümü kalbimi insandan çok doğaya, taşa, toprağa, suya açıyorum. Biliyorum karşılığının masum bir lisan olacağını. Biliyorum insanın susarak daha çok tam olacağını.
Ruhu yorulmamış birkaç dostum var çok şükür. Yolumuzun bir olduğu, dertlerimizin benzerliğinden ve dert ettiğimiz şeylerden belli. Şimdi o insanları biraz anlatacağım size. Mankurt eşiğinde cin aynasına bakıp, şeytanın seyyahlığından uzak durup, aşına zehir katmayan, haramı tatmayan o onurlu duruşlarını…
Ekmeklerini ona, yüze bölüp bugün de doydum diyerek sosyal medya küvezine yüzünü onurunu bırakmayıp özlediği vakitte iki bardak çaya iki simit yeter mi diyerekten arayıp soran, dara düştüğünde ne yapacağız şimdi demeyip koşarak yanına gelen o insanları anlatacağım.
O insanlar ki gerçek erdem sahibidirler. Yalan sofrasına oturmazlar, sonradan görme değillerdir. Ne oldum delisi olmazlar. Götür dünyanın en seçkin makamına bırak yine yüzlerinde tevazu vardır. Hayatlarında hiçbir değişme yoktur. Çok konuşmazlar, hakkına düştükçe sözlerini söylerler. Çünkü dünya lisanı onları kuşatmamıştır. Hayallerinde arabalar, evler, bağlar bahçeler, katlar yatlar, sanal paralar, sanal insanlar yoktur. Asıl mekanları gönüldür. Gönül adamı olarak anılırlar. Çaylarında tat, aşlarında bereket, fikirlerinde zerafet vardır. Değerlerle inançlarla aldatmazlar. Mürid olup şeyh uçurmazlar. Düşündüklerini de üç pula satmazlar. Çok şükür öyle bir erdem sahibidirler ki kula kullukta yapmazlar. Haddini bilir hakkıyla ilerlerler. Vaktin yolculuğunda yolları mezarlıklara düşer. Gidecekleri yeri kendilerine bir hatırlatıp yollarına devam ederler.
O insanları işte ne saksıya çiçek gibi koyabilirsiniz. Ne de kukla gibi oynatabilirsiniz. Bir de o insanların yerin göğün sahibine sonsuz şükürleri vardır. Göğe çıkacak bir merdivenleri yoktur. Kalplerinden konuşurlar. Dil, din, ırk ayrımı yapmazlar. Gönülden gelene muhabbetin hasını sunarlar. Gönülden çıkana özle ve sözle bile dokunmazlar. Saygıyı bilirler. Sevgiyi bilirler. Son sözleri dünyaya miras olacak değerdedir. Geldik, gördük ve döndük derler.

Ruhu donmayan mekanlarda kanı insanlık için kaynayan birisi olmak asıl vazife.
Asıl duruş kendini bulmak için aramakta. Asıl aydınlık şem olup kendi özünde pervane gibi yanmakta. Önce kendini tanı. İşte o zaman anlarsın insanı.
Üç pula satılan, kula kul olup fikir ağması olup köle pazarında satılan olma. Konuşmanla, duruşunla örnek ol. Edebi/ali meclisinden aranan ol, sürülen olma.
Unutma.
Dünyada gözü olanlar malla mülkle övünürken,
dünyadan geçenler kırk yamalı hırkayla dertlerini bölüşürler.
Sözün özüyle kal ey okur!
Arasıra aynaya bakmayı unutma.

Yorum Yaz