Zafer SARAÇ


Yönetmen: Scott Cooper
Senaryo: Scott Cooper- Louis Bayard
Yapımcı: Scott Cooper, Christian Bale
Oyuncular: Christian Bale, Harry Melling, Gillian Anderson
Sinametografi: Masanobu Takayanagi
Müzik: Howard Shore
Yapım: 2022-ABD
Tür: Gerilim- Polisiye
Süre: 130 Dakika
Orijinal İsim: The Pale Blue Eye
Ortasında bir gecenin, düşünürken yorgun, bitkin
O acayip kitapları, gün geçtikçe unutulan,
Neredeyse uyuklarken, bir tıkırtı geldi birden,
Çekingen biriydi sanki usulca kapıyı çalan;
“Bir ziyaretçidir” dedim, “oda kapısını çalan,
Başka kim gelir bu zaman?”[1]
1845 yılında bir şair edebiyat dünyasının kapısını böyle çalmıştı. Şairin çıkardığı tıkırtılar (!) onlarca yıl sonra bile şiir severlerin kulaklarında çınladı. Etkili dili üzerine çok şey yazıldı ve söylendi. Evet, kırk yıllık kısa ömrüne dünyaları sığdıran Edgar Allan Poe’dan bahsediyoruz. Tabii Poe sadece şair olmayıp; eleştirmen, yazar, yayıncı kimliklerini de layıkıyla taşıyan, edebi kimliğinin etkilerini zamanının çok ötesine aktaran birisidir. Bunu nereden mi biliyoruz? 2023 yılında gösterime giren “Solgun Mavi Gözler” isimli filmden…
“Solgun Mavi Gözler” Poe’nun 1843 yılında yayımlanan “Gammaz Yürek” isimli hikâyesinden alınan ilhamla değerlendireceğimiz filme isim olur. Zira öyküde solgun mavi göze sahip bir ihtiyarın cinayeti katili tarafından dile getirilir[2]. Üstelik katil yukarıda yazımıza giriş yaptığımız “Kuzgun” şiirinin ilk kıtasındaki gibi maktulün odasına tıkırtılar çıkararak süzülür. Günümüzde beyazperdeye yansıyan her filmin edebi bir ögeyi merkezine almadığı düşünülürse ele alacağımız filmin farklılığı daha iyi anlaşılır. Ayrıca başrol oyuncusunun adıyla sanıyla Edgar Allan Poe olarak tecessüm ettiği hesap edilirse bazen seyir zevkinin edebi bir mecraya kayması olasıdır.
Poe, her ne kadar kimi zaman şair yönüyle ön plana çıksa da o günümüzde güçlü bir edebi türün ilk temsilcisidir. Çünkü 1841 yılında yazdığı “Morgue Sokağı Cinayetleri[3]” isimli kısa öyküsüyle polisiye türünü edebiyat dünyasına kazandırmıştır. Onun mezkûr eseri sonrası artık dedektif öyküleri ve romanları edebiyat dünyasında fazlasıyla sükse yapmaya başlar. Hatta filmlerden aşina olduğumuz Sir Arthur Conan Doyle’un yarattığı avcı şapkalı ve pipolu Sherlock Holmes karakteri, Agatha Christie’nin yumurta kafalı müfettişi Hercule Poirot; Edgar Allan Poe’nun Auguste Dupin isimli dedektifinden izler taşır. Sadece Holmes ve Poirot değil, sonraki dönemde yazılan yüzlerce eser bu eserlerin takipçisi olan binlerce okur düşünüldüğünde Poe’nun çığır açtığını söylemek abartı olmaz.
Peki, Poe’nun kısa ömründe polisiye türünü edebiyat dünyasına kazandırmasına, ne sebep olmuştur? Bu sorunun cevabı ona hayranlık besleyen yazar Louis Bayard’ın zihnini meşgul etmiş olacak ki aynı isimli (Solgun Mavi Gözler) romanını yazmıştır[4]. Her polisiye türün geçmişten günümüze alıcısı olduğundan hareketle Bayard’ın romanı Scott Cooper tarafından filme çekilmiştir.

Poe’nun biyografisi incelenecek olursa onun ABD’nin meşhur askeri akademisi West Point’te belirli bir süre askerlik eğitimi aldığı dikkat çeker. Bayard, askerlikle dedektifliği birbirine yaklaştırmış olacak ki Poe’nun polisiye türüne yönelmesinin hikâyesini West Point’teki günlerinden yola çıkarak kurgular. Zira sıkı disiplinin uygulandığı bu okulda o güne değin görülmemiş bir cinayet suçu işlenir. Olayı çözmesi için yine Auguste Dupin karakterinden izler taşıyan Augustus Landor davet edilir. Bundan sonrası klasik polisiye filmlerindeki öyküleri andırsa da Landor’un destek aldığı askeri öğrenci Edgar Allan Poe olaya daha farklı boyutlar kazandırır. Bir kere Landor’u kendi melankolisinin içine çeken Poe, çok katmalı bir kurgunun basamaklarını merdivenden iner gibi çözmeye başlar. Olay, her ne kadar filmin başında atılan düğümlerin çözülmesi gibi bir hikâyeye malik olsa da sonuç itibarıyla vurucu bir sonla tecessüm eder.

Bu aşamada filmi izlenilir kılan bazı etmenlerden bahsetmek gerekir. Bir kere üst düzey bir oyunculuğun konuyu ve kurguyu gölgede bırakacak derecede nüksettiği görülür. Zira Oscarlı Aktör Christian Bale, Landor karakterine can verirken adeta sanatının zirvesine çıkar. Zaten büründüğü karaktere her can verdiğinde adeta kendi kimliğini unutan ve unutturan Bale’in bu rol için biçilmiş kaftan olduğu söylemeye gerek yok. Bale, kadar etkili bir isim ise Poe’nun West Point’teki halini canlandıran Harry Melling[5]… İlk aşamada Poe’nun çok bilinen resmindeki asık suratını anımsayanların Melling’in benzer jest ve mimiklerine bakarak, şaşıracaklarını tahmin etmek güç değil. On dokuzuncu yüzyılda yaşamış vefatının üzerinden yaklaşık yüz yetmiş yıl geçmiş birini tekrar canlandırmak ve bu tecrübeyi en iyi şekilde izleyiciye yansıtmak konusunda Melling’in dersine iyi çalıştığına şüphe yok…
Bununla beraber polisiye türünde sık rastlanan gizem unsurunun filmdeki dozajının gayet iyi ayarlandığı söylenebilir. Bazen kurgunun içinde olmadık yerde zuhur eden abartılı gizemin polisiye öyküyü sarıp sarmalayarak senaryonun ana eksenini çizen kıvrak zekâ unsurunu geri plana ittiği düşünülürse, filmde kullanılan sır öykülerinin sadece izleyicinin dikkatini canlı tutmak ve algıyı başka durumlara yönlendirmek görevini yaptığı görülür. Yani kısaca polisiye öyküyü boğan bir gizemden söz edilemez.
Gizemden söz açılmışken bazen donuklaşan hikâye sır perdesinin aralanmasıyla ortaya çıkan gerilimin etkisiyle ivme kazanır. Öyküye adapte seyirci için gerilimin yer yer arttığı çıkışların uyarıcı etkisine binaen yönetmenin müdahalelerinin ustaca olduğunu kabul etmek lazımdır. Çözülen düğümlerin paralelinde artan gerilimin içine saklanmış melankoli, şiddet, yalnızlık, tuhaflık vb. temalı sahnelerin ise filme farklı bir çeşni kattığı dikkatten kaçmaz. Yine 19. Yüzyılın anlatıldığı düşünülürse filmin sinematografisinin başarısı dikkat çeker. Harika kar manzaralarının dönemi çok iyi yansıtan sahne ve kostümlerle sunulması seyircinin görselliğe hayran olacağı argümanları ortaya çıkarır.
Son olarak, edebiyata ve sinemaya hayran olanlar her ne kadar da oylarını edebiyattan yana kullanmayı çoğu zaman beyaz perdenin büyüsüne tercih etseler de uyarlamanın gerçek ve sahtenin karışımını içeren kurgusal boyutuna inanmayı da ihmal etmezler. Kaybolmuş zamana ve insana öykünmeyi sinemanın görselliğine sığınarak yaşamak isteyenler için fotoğrafları arşivlerin tozlu raflarında kalan karakterleri diriltmek güçlü bir güdüdür. Hele hele görülmemiş birini canıyla kanıyla gözlerin önüne seren ve yıllar öncesini dün yaşanmış gibi sahneye aktaran teknolojinin olduğu günümüzde; artık sinema, değerlerin dirilticisi durumundadır. Bu yüzden Edgar Allan Poe’nun zamanın ve mekânın dar kalıplarını kırarak önümüzde arzı endam ettiği bu filmi izlemek istiyorsanız ve Kuzgun’un dertli müellifini seviyorsanız durmayın, izleyin derim.

[1] Kuzgun şiiri çeviri Ülkü Tamer, https://sub1.farmaupdate.com/siir/e/edgar_allan_poe/kuzgun.htm Farklı çeviri için Bkz. Edgar Allan Poe, (Çeviren Derleyen: Oğuz Baykara), Kuzgun, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, İstanbul, 2011.
[2] Edgar Allan Poe, (Çeviren: Öznur Özkaya), Bütün Hikâyeleri, Ren Yayınları, İstanbul, 2019, s. 183-187.
[3] Eser ilk olarak Graham’s Magazine dergisinin 1841 Nisan sayısında yayımlanmıştır. Bkn. Ramazan Atlen, Yazdıklarıyla Yazgısı Bir Olan Yazar: Edgar Allan Poe, Dedektif Dergi, Sayı:35, 2021, s.57.
[4] Eser Türkçeye aynı isimle çevrilmiştir: Louis Bayard, Çeviren- Halil Semih Barutçuoğlu, Solgun Mavi Gözler, Koridor Yayıncılık, İstanbul, 2023.
[5] Dikkatli izleyiciler Melling’in Harry Potter film serisinde Potter’ın kuzeni olduğunu fark edeceklerdir.